Leasing (Finansal Kiralama) Gerçekte Nedir?

Leasing Ne Demektir?

Günümüzde bütün alanlarda olduğu gibi iktisadi hayatla ilgili konularda da hızlı bir gelişim ve değişim yaşanmaktadır. İşte Leasing de finansal işlemler sahasında son asırda ortaya çıkmış işlemlerden biridir. Leasingle ilgili çok sayıda tanım yapılmıştır. Tanımlarda ön plana çıkan husus şudur: Bir malın mülkiyetinin, kiralayan (leasing şirketi, faizsiz banka) tarafından kiracıya (müşteri) devrini içeren bir sözleşme olmasıdır. Dolayısıyla leasing sözleşmesi “genellikle malın mülkiyetinin müşteriye nakli ile sona eren menfaatin temlîkinden ibaret akit” şeklinde tanımlanır. Leasing malın ilk sahibinin kimliği açısından ikiye ayrılır: Birincisi malın ilk sahibinin üçüncü bir kişi yahut banka olduğu Normal Leasing, ikincisi ise malın ilk ve nihai sahibinin müşteri olduğu Sat- Geri Kirala- Satın Al şeklindeki Leasingdir. Türkiye’de 2013 yılına kadar birinci yöntem uygulanmaktaydı. Ancak ilgili kanuna eklenen bir madde ile örtülü faiz sözleşmesinden ibaret olan ikinci yöntem de uygulanmaya başlandı.

Leasing’in Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

Leasing, taksitli satım yöntemini takiben ortaya çıkan yeni bir sözleşme türüdür. Taksitli satım, çok sayıdaki avantajına rağmen, özellikle satıcının haklarını garantiye alma noktasında bir takım eksikliklere sahiptir. Taksitli satışta sözleşme yapıldıktan sonra malın mülkiyeti müşteriye geçmekte; müşteri malın maliki olup satıcıya sadece belirlenen taksitleri ödemekle yükümlü hale gelmektedir. Müşteri bazen kasten, bazen de iflas veya zor durumda kalma gibi nedenlerle taksitleri ödeyemem ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bu gibi durumlarda, müşteri malı üçüncü bir şahsın mülkiyetine gerçek veya hileli satım, hibe vb. yollarla geçirme, malda değişiklikler yaparak değerinin düşmesine yol açacak tasarruflarda bulunma gibi yollara tevessül edebilmektedir. Müşterinin iflası veya vefatı durumunda mal vârisler veya alacaklılar arasında paylaşılabilir. Bu gibi durumlarda satıcının, alacağı karşılığında mala el koyması, onu geri istemesi imkansız hale gelir. Çünkü mal başkasının mülkiyetine geçmiş, satıcı sadece müşterinin zimmetindeki, kalan taksitlerin toplamına denk borcu talep edebilecek durumda kalmış olur. İşte bu meselenin çözümü için mülkiyetin, taksitlerin ödenmesi şartına bağlandığı ipotekli/rehinli satış yöntemleri araştırılmış, satıcılar taksitli satışın barındırdığı risklerden kaçınmak ve haklarını güvenceye almak için Kira ve Taksitli Satım akdinin birleşiminden oluşan yeni bir akit türü geliştirmişler. Bu akit günümüzde “Leasing, Finansal Kiralama, Mülkiyetin Devriyle Sona Eren Kiralama veya Kiralama Görüntüsü Altında Satım” şeklinde isimlendirilmektedir.

Leasing ilk kez 1846 yılında, İngiltere’de, başladığı 1953’te ABD’ye, 1962’de de Fransa’ya geçmiş ve böylece dünyaya yayılmıştır. Orta Doğu’da ilk kez İslâm Kalkınma Bankası tarafından 1977 yılında uygulanmış ve 1984 yılında ise ilk kez Mısır’da kanunlaşmıştır. Leasing, Türkiye’de faizsiz bankacılık yapmak üzere kurulan Özel Finans Kurumlarının (Katılım Bankaları) faaliyete geçmesiyle gündeme gelmiştir. İlgili Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin 1. maddesi ile Türk hukukuna girmiş ve 1985’te kanunlaşmıştır.[1]

Leasing’in günümüzde iki tür uygulaması vardır:

Birincisi Normal Leasing: Ticarî araçlar, bilgisayarlar ve bilgi işlem üniteleri, santraller ve haberleşme cihazları, elektronik ve optik ekipmanlar, tıbbî cihazlar, fabrikalar, otel, hastane, kara, hava ve deniz nakil vasıtaları, inşaat makine ve donanımları, üretim makineleri gibi kullanımıyla hemen tükenmeyen mallar leasing sözleşmesine konu edinilmektedir. Bu tür mallara belli süreliğine ihtiyacı olup da nakit olarak yüklü miktarda sermayeyi bunlara bağlamak istemeyen veya yeterince nakdî sermayesi olmayanlar leasing yöntemine başvururlar. Banka veya Leasing şirketi (kurum) müşteri ile bu anlamda çalışmayı uygun görürse finansal kiralama sözleşmesine başvururlar. Kira taksitleri, malın kuruma maliyeti ile kurumun vadeyi dikkate alarak belirlediği (kira diye adlandırılan) kâr’ın toplamından oluşur. Leasing sözleşmesinde her türlü vergi ve harçların kiracıya ait olacağı, malın mülkiyetinin kurumda olacağı, malın mutlaka kiracı tarafından sigorta ettirileceği, kurumun maldaki ayıp, kusur, eksiklik, başkalarının can ve malına verdiği zarar vb. risklerden hiçbirini üstlenmediği doğabilecek her türlü borç, sorumluluk ve yükümlülüğün kiracıya ait olduğu yer alır. Kiracı, Finansal Kiralama Sözleşmesi’nin sonunda kira konusu malı satın almayı tercih edebilir. Kiracı bu hakkını kullandığı taktirde mal sözleşme sonunda anlaşılan bedel karşılığında -ki bu bedel semboliktir- kiracıya devredilir. Bu devredilme işleminde satım, hibe gibi yöntemlere başvurulacağı kaydı da yer alır.

İkincisi -Αne Temelli Leasing Uygulaması (Sat-Geri Kirala- Satın-Al şeklindeki uygulama)

Türkiye’de 2012 yılı sonunda çıkarılan yeni Finansal Kiralama Kanunu’nda[1] bey’u’l-îneye dayalı yönteminin eklenmesiyle leasing zaten fıkhen sorunlu olan leasing tümüyle fıkha aykırı hale dönüştürüldü. Bu yöntemde bankadan belli meblağ (örneğin 100 bin TL) kredi talep eden müşteri ile banka ön anlaşma yapar. Müşteri mülkiyetindeki bir gayrimenkulü (ör. dükkânını) bankaya talep ettiği kredi tutarında peşin olarak satar; banka müşteriye malın bedelini nakden öder. Banka hemen aynı gayrimenkulü müşteriye belli süre (krediye uyguladığı vade) ile yukarıda anlatılan leasing yöntemiyle geri kiralar. Kira taksit miktarları bankanın müşteriye ödediği mal bedeli (görüntüsüne büründürülmüş kredi) ve uyguladığı vade farkına (faiz oranına) göre belirlenir. Kira süresi (vade) bitiminde, son taksitin ödemesiyle birlikte, gayrimenkulün mülkiyeti tekrar müşteriye döner. Banka mala ödediği ilk meblağ ile vadeye biçtiği meblağın farkı oranında kazanç sağlamış (faiz geliri elde etmiş), müşteri de satım, kiralama ve satın alma görüntüsü altında, dükkânını rehin verme karşılığında, faizli kredi bulmuş olur.

Bahsedilen Türden Leasing Uygulamalarının Fıkhî Hükmü Nedir?

Normal leasing uygulamalarında nâdiren de olsa mal asıl sahibine iade edilir. Bu uygulama bir takım kayıtlarla fıkıhtaki icâre kapsamında olup caizdir. Ancak, kiracının kasıt ve kusuru olmaksızın mala gelecek zarar ve ziyandan sorumlu olma şartı fıkha aykırıdır.

Malın kiracıya geçtiği normal leasing uygulaması her ne kadar kira akdi olarak isimlendirilse de gerçekte mülkiyetin naklinin taksitlerin ödenmesi şartına bağlandığı, icâre görüntüsüne büründürülmüş taksitli satım akdinden ibarettir. Çünkü ne bankanın ne de müşterinin amacı kiradır. Bankanın amacı, malın alınıp satılmasına aracılık etmek ve bu arada vadeden yararlanarak gelir sağlamak, müşterinin amacı ise, ihtiyaç duyduğu malı kira görüntüsü altında satın almaktır. Banka da müşteri de vadeli satım bütün lehlerine olan hükümleri bu işlemde de bulmaktadırlar. Üstelik bu akit satıcı ve alıcı açısından vergi avantajları da içermektedir. Sözleşmenin ismi ve mülkiyetin bankada kalacağı kaydı dışındaki bütün şartlar satım akdi hükümlerinden ibarettir. Kira ücreti olarak isimlendirilen taksitler gerçekte satış bedelidir. Çünkü taksitler normal kira ücretlerine göre değil, malın bankaya maliyeti ve bankanın eklediği kâr dikkate alınarak hesaplanır. Sözleşmelerde lafızların değil maksadın dikkate alınacağı fıkıh kuralından da hareketle yukarıda anlatıldığı şekliyle icra edilen leasing uygulamasının kiralama değil, taksitlerin ödenmesine kadar mülkiyetin satıcıda kalması şartını içeren taksitli satım olduğu anlaşılmaktadır.

Aslında Leasing’in en önemli sebeplerinden olan mülkiyet hakkının, bedelin ödenmesine kadar satıcıda kalması meselesi çözüldüğü taktirde bu akit meşru bir zemine oturtulmuş olur. Helâlı haram, haramı helâl kılmayacak nitelikteki şartları koşmanın caiz olduğu ilkesinden hareketle, haksızlık ve anlaşmazlıklara yol açmayacak nitelikteki şartları içeren ve leasing ile ulaşılmak istenen amaçları da ihtiva eden taksitli satımının caiz olacağı sonucuna varabiliriz. Dolayısıyla fıkhî bakımdan bir kısım sakıncaları ihtiva eden mevcut normal leasing uygulamasından sa taksitlerin bitimine kadar mülkiyetin satıcıda kalması şartını içeren taksitli satım (gerçek vadeli satış) akdi daha doğru bir çözüm yoludur. Ayrıca böyle bir uygulama için rehin hükümlerinden de yararlanılabilir.

(Müşteri açısından) Sat-Geri Kirala- Satın al (banka açısından, Satın al, Geri Kirala ve Sat) şeklindeki leasing uygulaması klasik dönemlerde uygulanmış olan bey’u’l-istiğlalin günümüze uyarlanmış halinden ibarettir. Bey’u’l-istiğlâl ise fukahanın geneline göre caiz değildir. Bazı Hanefî fakihlerinin buna cevaz verdiği şeklinde görüşler mevcut ise de kaynaklara inildiğinde, tartışmanın bey’u’l-istiğlâl değil bey’u’l-vefa üzerinde odaklandığı görülür. Bey’u’l-vefada kreditörün, bu işten maddî menfaat sağlama değil, malın tapusunu üzerine geçirmekle sadece alacağını garanti etmesi durumu söz konusudur. Fıkıhta bu maksadı gerçekleştirmeye yarayacak rehin müessesi mevcut olduğundan fakihlerin çoğunluğu bu uygulamaya başvurmayı caiz görmez. Bey’u’l-istiğlâlde ise kreditör garantiye ek olarak fazladan maddî menfaat sağlamaktadır ki karzdan elde edilen gelirin faiz olduğu konusunda ittifak vardır. Dolaysıyla mevcut katılım bankacılığında uygulanan Sat-Geri kirala ve Satın al (Sale-Lease and Buy-back) gerçekte bir ticarî işlem olmayıp, satım ve kiralama görüntüsüne büründürülmüş faizli kredi işleminden ibaret olup fıkhen meşru değildir.

Sonuç olarak, mevcut normal leasing uygulamasının fıkhî açıdan bir takım sakıncalar taşıdığı, bu uygulamanın meşru şartları ihtiva eden vadeli satışa dönüştürülmesinin daha uygun olduğu açıktır. Sat-Geri Kirala- Satın al şeklindeki leasing ise hileli/örtülü faiz uygulamasından ibarettir.

Prof. Dr. Servet BAYINDIR (24.07.2018)

 

[1] RG, Tarih: 13 Aralık 2012, Sayı: 28496, mad. 18(1).

[1] RG., Tarih: 28 Haziran 1985, Sayı: 18795.