BANKALARA NELER OLUYOR? (1)

“Piyasaya neler oluyor?” ve “Para/Dolar’a neler oluyor?” yazı serilerinden sonra bankalarla ilgili bir yazı yazmanın zamanı gelmişti. Bugün, tüm yaşananlar çerçevesinde işin bankalar yönünde görebildiklerimi paylaşmak istedim.

Malumunuz, bankacılıkta pek çok şeyin kontrolden çıktığı, inanılmaz bir faiz yarışının yaşandığı, sonuçta ise milletimizin o dönemin rakamlarıyla onlarca katrilyonuna mâl olan ve banka hortumlamalarıyla hatırlanan ekonomik kâbuslar dönemini 1990 ların sonuyla 2000 lerin başı arasında yaşadık.

Söz konusu dönemde, halk arasında banka hortumlamaları olarak adlandırılan yaşanan olaylar kapitalizmin, Kamu tarafından gerekli kontrol ve düzenlemeler yapılmadığında nasıl vahşileşebildiğinin, faizin bu toplumu ekonomik ve sosyal anlamda nasıl zehirleyebildiğinin çok acı örnekleridir.

Kişisel olarak, bir tarafta eksik bilgili ve ekonomik anlamda güçsüz halk yığınlarının karşısında, bilgisayar oyunlarındaki sınırsız oynama imkanı veren ve kaybetmesi mümkün olmayan “GOD MODE” seviyesindeki bir takım yapılara, ekonomik ve sosyal çöküntülere yol açabilecek imkanlar verecek şekilde serbestlik tanınmasının son derece zararlı ve sakıncalı olduğu kanaatindeyim.

Bu dönemle ilgili zamanın Hükümetini oluşturan siyasi partiler, ilk seçimde Meclis dışında kalarak halk tarafından cezalandırılmış olsa da, gerek bireysel sorumluluğu bulunan ekonomi ve bankalardan sorumlu siyasetçilerin, gerekse bürokratların cezalandırılmadığı maalesef bir gerçektir.

Dönemin sonunda 2002 yılı seçimlerini müteakiben kurulan Meclis “Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu”nun yayınlanan raporlarını tamamen okuyup incelemiş birisi olarak söyleyebileceğim, “Allah bir daha milletimize öyle bir dönem yaşatmasın” diye dua etmekten ibarettir.

O yaşanan dönemin sağladığı az sayıdaki olumlu şeylerden biri, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun (BDDK) kurulmuş olmasıdır.

Bankacılık sistemine kısmen Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) vb birkaç Kamu Kurumu muhatap olmakla birlikte mutlak otorite BDDK’dur.

Ülkemiz, bankacılık alanında büyük oranda Avrupa Birliği kriterlerine uyum göstermiş durumdadır ve bunu temin eden otorite BDDK’dur.

Avrupa Birliği’nin bankacılıkla ilgili temel düzenlemelerinin karara bağlandığı toplantının yapıldığı İsviçre’nin Basel kentine atıfla “Basel Kriterleri” olarak anılmaktadır. İlk düzenlemeler Basel I olarak anılırken, bir sonraki aşama Basel II olarak adlandırılmış olup Ülkemizdeki bankalar söz konusu kriterlere uygun çalışmakta, durum BDDK tarafından denetlenmektedir.

Bankalar, prensip olarak parası olan müşterilerinden topladıkları kaynakları (mevduat), ihtiyacı olan müşterilerine belli bir sürede geri almak üzere (vade) ödünç veren (kredi), karşılığında belli bir ilave gelir isteyen (faiz), geri almayı sağlama almak üzere bir takım tedbirler alan (teminat), ilave verdikleri hizmetler için de ücret talep eden (komisyon) müesseselerdir.

Elbette, sadece müşterilerden topladıkları parayı vermek yetmez, ilave olarak kendi özkaynaklarını da kullanmak durumundadırlar, hem kârlılık bakımından, hem de sistemin sağlıklı olması bakımından bu zaruridir.

Bankaların toplamda talep eden müşterilerine kullandırdıkları kaynakların içindeki kendi koydukları sermaye miktarının oranına, sermaye yeterlilik rasyosu denir ki, Basel I kriterlerinde bu oran asgari olarak %8, Basel 2 kriterlerinde ise %12 olarak belirlenmiştir.

Ülkemizdeki tüm bankaların sermaye yeterlilik rasyosu Basel II standartlarını karşılamakla birlikte, özellikle 2018 yılından itibaren bu oranı karşılama konusunda ciddi sıkıntılar baş göstermiştir. KGF destekli yoğun kredi kullandırımlarına rağmen, gerek faizlerin yükselmesi, gerekse takibe atılan kredilerin gittikçe artması, söz konusu rasyonun gerilemesine yol açmıştır.

Ortaya çıkan yeni durumda, bankalar yabancı kaynak bulmada da zorlanınca, sermaye arttırımına gitmekle kredileri kısmak arasında sıkışıp kalmaktadır.

Konu uzun, kısmetse haftaya devam edelim.

Hasan Kurtulan

Kaynak: Muttanhaber.com; 13/02/2019