Bankalar Reel Sektöre Yardımcı Olmalıdır

 

Önce döviz kurunun, ardından da kredi faizlerinin zıplamasıyla oldukça zor günler geçiren ekonomimiz, ekonomi yönetiminin peş peşe aldığı tedbirlerle önce döviz kurunda, sonra da faizlerdeki kısmî gerileme yaşanmasıyla, kısmen de olsa bir dengelenme havasına girdi.

İlginç bir şekilde, Londra merkezli olarak Dolara gelen yoğun alımlar/Türk Lirasının satılması kuru 7 Liranın üzerine taşıdığı gibi, bir süredir aynı merkezden yapılan Dolar satımı/Türk Lirası alımı ile 5,3 Liranın altına çekti. Satışların biraz temposunu düşürmekle birlikte halen devam ettiği görülüyor. Daha önce de yazdığım gibi, Dolar kurunun 7 Lira üzerinde olmasının da ekonomik ve finansal gerekçeleri yok idi, şu andaki ciddi düşüşün de aynı şekilde gerekçesi yok.

Peki, “bunu neden yapıyorlar?” denilirse, benim cevabım şu olur; Kuru ve faizi zıplatıp, yüksek fiyattan bozdukları dolarlarla, faizi çok yükselmiş, dolayısıyla değeri oldukça düşmüş Türkiye Bono/Tahvillerinin (İskonto sistemiyle çalıştığından faiz yükselince değerleri düşer) ucuz fiyatlardan alınması, arkasından bolca dolar bozdurup kuru aşağıya çekerken, faizlerin düşmesiyle birlikte, ellerindeki Bono/Tahvillerin değerlerinin artmasıyla kısa sürede fahiş kârlar yazmalarıdır. Kısacası, çok uzun süredir yaptıkları gibi, faiz yoluyla milletimizin kaynaklarının sömürülmesi operasyonunun yeni bir aşamasıdır.

Geçen haftalardaki yazılarımda, milletimizin zihnindeki “Normal” in bozularak, tekrar Dolarizasyona yönlendirme amacı olabileceği kanaatimi belirtmiştim. Yaşanan gelişmeler, bu konudaki kanaatimi pekiştirecek yöndedir.

Ülkemize ve ekonomimize yönelik asıl tahribatın ise, faizlerin %15 lerden, mevduatta %25 üzerine, kredilerde ise %45 üzerine fırlamasıyla oluştuğu açıktır. Özellikle kredi borçlusu olan işletmelerin, finansman giderleri bir anda önce kârlarını, arkasından ise özsermayelerini kaybetmelerine yol açacağı kesindir, hatta bir kısım firmalarımızda süreç maalesef oldukça ilerlemiştir.

Piyasada yaşananlar sebebiyle oluşan, nakit paranın kaybolması, likiditenin daralmasının üzerine bir anda hem faizlerin zıplaması, hem de Bankaların bilançolarındaki vade riski (Kısa vadeli mevduat/ Uzun Vadeli Kredi), maliyet riski (Değişken maliyetli mevduat/sabit getirili kredi) ve Kur riski (Yurt dışı Yabancı Para Kredi alımı-TL kredi kullandırımı) sebepleriyle kredi vermekten kaçınmaları, Eylül 2018 ayı itibariyle özellikle ticari kredilerde %10’un üzerinde küçülmeye yol açmıştır. Bu durum, bankaların yeni kredi vermemesi, mevcut kredilerden yapılan tahsilatları tekrar kullandırmaması, bir kısım kredinin ise yasal takip hesaplarına atılmasıyla izah edilebilir.

Özellikle iyi niyetli ticari işletmelerin yaşanan bu süreçte özsermayelerini ve özellikle de itibarlarını kaybetmeden çıkabilmelerini teminen, Bankalar tarafından geçmişte yaşanan “İstanbul Yaklaşımı” ve “Anadolu Yaklaşımı” tarzında acilen eylem planı oluşturulmalı, mevcut kredilerin firmanın proforma nakit akışlarına uygun şekilde yeniden yapılandırılması/vadelendirilmesi/ödeme planına bağlanması, gereken durumlarda eksik olan işletme sermayesi için ilave finansmanın temini hayatî önemdedir.

Piyasadan edindiğim izlenim, bu konuda bankaların halen bir çeşit şaşkınlık yaşadıkları, eylem planlarını oluşturamadıklarını, müşteri taleplerine cevap vermekte geciktikleri ve insiyatif geliştiremedikleri yönündedir.

Özellikle ticari kredilerde %20 lere varan vadesi geçmiş/yakın izlemede bulunan kredi bakiyesi ile %15 leri aşan KGF teminatlı ticari krediler alarm zillerini çaldırmış durumdadır.

Uzun yıllara dayalı tecrübem, özellikle bankaların buna uygun pozisyın almamaları halinde, kendi özsermayelerini kaybedecek şekilde bir yasal takip problemi yaşayacaklarını, sektörler bazında “banka eliyle batırılmış” çok sayıda işletmenin söz konusu olabileceğini göstermektedir.

27.11.2018

Hasan Kurtulan